Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzünü sarsma olayıdır. Bilindiği gibi yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır.
Deprem Bölgeleri Haritası'na göre, yurdumuzun;
Yüzde 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun yüzde 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin yüzde 98'i ve barajlarımızın yüzde 93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.
Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı deprem olduğu gibi en yakın tarih 06.02.2023 yılında Gaziantep,Kahramanmaraş ve ilçelerde yaşanan (7,7) depremin izleri maddi manevi hala etkisini göstermekte. Ama yaşanan deprem bu zamana kadar yaşananların en acısı en felaketiydi. İlçeler dümdüz olmuş ilçe denen yer kalmamıştı. İnsanların evleri,eşyaları,herşeyi geçtim hayatları yok olmuştu.Yarım kalan aşklar,aileler,bir başına kalan çocuklar,günlerce enkazın başında bir umut diye bekleyenler…
Bu acı olayı unutup hayatına güllük gülistanlık devam edenler olduğu gibi bu acıyı her daim hatırlayıp hayatına o şekilde yön verenlerde var.
Peki bu olayda gerekli önlemler alınsaydı can ve mal kaybı yine bu kadar çok olur muydu?
Ben olmazdı diyen taraftayım. Çünkü gaybı ve geleceği insanoğlu bilemez iki saniye sonramızın garantisi yok bu hayatta. Ama bir şeyleri düşünüp önlemler alıp kendimizi güvende tutmak bizim elimizde.
Örneğin;
Niye bu kadar yüksek binalar yapıyoruz?
Niye imar başlığı altında yaşam alanlarımızı daraltıyoruz?
Niye dere yataklarına ev yapılmasına izin veriyoruz?
Bu kadar acı olay görüp de niye hala kendi bildiğimizi okuyoruz?
Depremlere alışık olan Japonya’yı ele alalım 9 büyüklüğündeki depremi bile bizler kadar çok hasar almadan atlattılar niye?
Çünkü kendilerini,yaşam alanlarını ve evlerini tüm olası felaketlere,depremlere karşı hazırlıklı hale getirmişerdi. Bu noktada aklımıza Hugh White’ın şu sözü geliyor;
Geçmişi değiştiremezsin ama, gelecek daha avucunun içindedir.
Bir Yorum Bırakın